Okul kokusu

İlköğretim hayatımın ilk yıllarında, okulun başladığı ilk günlerde değişik bir koku duyardım. Tahmin ediyorum bu durum orta 1 yıllarına kadar sürmüş olmalı. Bu arada, ilk öğretimin ilk yıllarında bu kokuyu daha uzun bir süre hissederken, örnegin 10 gün gibi, sonraki yıllarda bu süre gittikçe azaldı. Orta 1 den sonra bir daha bu kokuyu duymadım zaten. Kokuyu tarif etmem pek mümkün değil, fakat tamamen farklı bir koku. Çiçek ya da parfüm gibi bir şey değil; hoş bir koku olduğunu söyleyebilirim ama bildiğim bir şeyin kokusuna benzetmek mümkün değil.

Acaba aranızda böyle bir deneyim yaşamış olan var mıdır diye merak ettim.

Neden saçların beyazlamış arkadaş?

Bu sefer zor bir soru geliyor. Sorum yaşlılık ile ilgili. Eminim herkes hayatının bir döneminde yaşlı insanlarla bir şekilde iletişim içine giriyordur. Çoğunlukla, örneğin anne babamız gibi, bu insanların yaşlı olmadıkları dönemlerini de biliriz. Hayatlarının bir döneminde evi çekip çeviren, arı gibi çalışan, çoçukluk dönemi hamilerimiz, güçlü, kuvvetli, çalışkan, hayranlık duyduğumuz o insanlar gider yerine elde ayaktan düşmüş, fiziksel ve zihinsel olarak donuklaşmış, işe yaramazlık hisleriyle bütün gün evde oturan ve bazen bizi kızdıran, azar işiten bakıma muhtaç varlıklar haline gelirler.


Ay içim karardı, ne sorusu bu?

Soru sorma sorusu

Küçük çocuklar bazen insanı usandıracak kadar soru sorarlar değil mi? Sonra yaş ilerledikçe, lise, üniversite hayat gailesi falan derken, herhalde cevaplar alınmış olsa gerek ki sorular azalır. Genellikle, bir yetişkinin veya yaşlının soru sorduğu pek görülmez; o zaten bugüne kadar elde ettiği birikimin, tecrübenin oluşturduğu cevaplar bütünüyle yaşıyordur. Tabii sorudan kastettiğimiz gündelik hayat içinde küçük ihtiyaçlarımızı gidermek için sorduğumuz "bu kaç para, saat kaç" gibi sorular değil. Hayatı ve kendimizi anlama yolunda zihnimizi meşgul eden çelişkiler, çatışmalarla ilgili olanlar.

Sizce insan yaklaşık kaç yaşına kadar tür soruların cevabını bulmuş olmalıdır?

Sevginin Zıddı

Sevginin zıddı nedir.

Nefret mi, korku mu?

Nefret olduğunu düşünüyorsanız korkunun zıddı nedir? Korku olduğunu düşünüyorsanız nefretin zıddı nedir?

İyilik mi, kötülükle mücadele mi?

Aynı mahallede oturan iki kişi arasında bir karşılaştırma yapmanızı istiyoruz: Birinici kişi idealist bir öğretmen olsun. İşini severek yapıyor, en kötü gününde bile motivasyonunu kaybetmiyor. Bilgisini öğrencilerine aktarabilmek için adeta yırtınıyor. Öğrenme zorluğu çeken çocuklarla özellikle ilgileniyor. Kısıtlı gelirine rağmen iyi bir hayırsever. Yaptığı iyilikleri gizli tutmayı seviyor, kendini öne çıkarma, şöhret olma gibi tutkuları yok. Ailesine düşkün, çocuklarını çok seviyor, herkesin yardımına koşuyor, ağzından kötü bir kelime duyulmuş değil, hoş sohbet ve sempatik. Tüm bu özellilklerinden dolayı toplum tarafından saygı ve sevgi görüyor.

Oh pek güzel

Risk Hesabı

Riskler veya başka bir deyişle tehditler tabii ki hayatımızı şekillendiriyor. Örneğin uzun bir süre işsizlik dönemi yaşayıp sonra birdenbire iki iş arasında seçim yapabilecek bir durumda olduğumuzu varsayalım. Genellikle ücret durumu (parasız kalma riski), iş ortamı (huzursuz olma riski), devamlılık (yeniden işsiz kalma riski) gibi faktörleri değerlendirerek riski en az olan optimum bir seçim yaparız. Aklımızdan geçenler tam böyle olmayabilir ama karar verme mekanizmasını böyle tanımlamak herhalde yanlış olmaz. Peki ya aşağıdaki risk hesaplarını yapabilir misiniz?

Nasıl Yani?

Neden saçların beyazlamış arkadaş?


Bu sefer zor bir soru geliyor. Sorum yaşlılık ile ilgili. Eminim herkes hayatının bir döneminde yaşlı insanlarla bir şekilde iletişim içine giriyordur. Çoğunlukla, örneğin anne babamız gibi, bu insanların yaşlı olmadıkları dönemlerini de biliriz. Hayatlarının bir döneminde evi çekip çeviren, arı gibi çalışan, çoçukluk dönemi hamilerimiz, güçlü, kuvvetli, çalışkan, hayranlık duyduğumuz o insanlar gider yerine elde ayaktan düşmüş, fiziksel ve zihinsel olarak donuklaşmış, işe yaramazlık hisleriyle bütün gün evde oturan ve bazen bizi kızdıran, azar işiten bakıma muhtaç varlıklar haline gelirler.

Benim yaşlı insanlarda gözlemleyebildiğim diğer olumsuz özellikler arasında aklıma gelen bazıları şunlar: Aynı tenkitleri, şakaları, hikayeleri sık sık tekrarlamak - yani bozuk plak sendromu, fiziksel ve beyin ile ilgili fonksiyonların zayıflaması, ağırlaşması, esnekliğini yitirmesi sebebiyle oluşan asabiyet, akşamcılık (özelikle erkekler için), sabit fikirlilik, zalimlik (bazı yaşlıların kendi evlatlarını veya yakın dostlarını olmadık varsayım, bir faraziye için ölüm de içeren beddualar ile andıklarına şahit olmuşumdur), kavgacılık, unutkanlık, kindarlık, fırsatçılık, bencillik, hoşgörüsüzlük.

Bazı insanlar ise yaşlandıkça olumlu özelliklerini geliştirebiliyor: Güleryüzlülük, sakinlik, bağışlayıcılık, azla yetinme, kanaatkarlık, yapabileceği kadarıyla çalışmak, dert ortağı olmak, inzivaya çekilmek, samimiyet, sıcak kanlılık, paylaşımcılık, sevecenlik.

Hiç şüphesiz bu özellikler insan 60 yaşına girdiği doğum gününde birdenbire ortaya çıkmıyor. Olgunluk, gençlik ve hatta çocukluk döneminde kök tutan tohumların acı, tatlı meyveleri bunlar. Yaşlandıkça bilinç bilinçaltı faaliyetlerini dizginleyemiyor, Pandoranın kutusu açılıyor, iyi kötü huylar kontrolsüz pörtlüyor.

Netice, er ya da geç siz de yaşlanacaksınız. Bugün sizi sinirlendiren yaşlı insanların konumuna düşeceksiniz ve varsa çocuklarınız da sizin konumunuza. Sorumuz şu: Şu anki ruh halinizi göz önüne alarak, yaşlandığınız zaman sizde hangi iyi ve kötü huylar oluşmasını bekliyorsunuz? İleride emekli olunca şöyle düzelirim falan gibi yorumlar yapmayın. Şu anki ruh halinizi düşünün. En az iki iyi ve iki kötü huy bulmanız gerkiyor. Özellikle kötü huyunuzu mutlaka bulmalısınız. Yukarıda saydığım iyi ve kötü özellikleri kullanabilirsiniz veya siz ekleyebilirsiniz.